24 Haziran 2016 Cuma

YAKIN TARİHTE OLAN ZAZA AYAKLANMALARI


1907-1909 – Dersim Direnişleri

13 Şubat 1925 – Şeyh Said Ayaklanması

26 Mayıs 1927 – Mutki Direnişi

24 Ekim 1930 – Pülümür Ayaklanması

21 Mart 1937 – Dersim Ayaklanması

ALAMUT ZIYAR(ZAZA) DEVLET





İslam’ın ZAZALARCA kabülünden sonra ortaya çıkan Zaza-İslam devletleri arasında askerî gücü en yüksek olan ve egemenlik alanı içerisinde büyük bir otorite kuran Ziyar Zaza Devleti ( آل زیار - Ziyarids) 928 yılında kuruldu. Deylem (Deyleman - Dailam) Aşireti’ne mensup Merdaviçê Ziyar tarafından  Orta İran’ı da kapsayan bir coğrafyada kurulan devlet, Zazaların son büyük egemenliği oldu. Merkezi Cürcan’ın kuzeyi ve Mazendaran’da bulunan ve 928-1043 yılları arasında yaşan devletin egemenlik alanı Taberistan ve Cürcan’ı da içine alarak güneyde İsfahan ve Hamedan’a, batıda El Cezire ve Irak’a, kuzeyde ön Kafkasya’ya kadar uzanıyordu.
Taciklerin İran’da kurduğu ve 875-999 yılları arasında hüküm süren Samanîler Hanedanlığı’nda bir ordu komutanı olan Merdaviç’in Hamedan ve İsfahan’da 928′de başlattığı halk ayaklanması kısa sürede büyük bir taraftar kitlesi buldu. 9. yüzyılın sonlarına doğru Abbasi halifeliği döneminde İslam’ı kabul eden Deylem Aşiretleri’nin Keya Antlaşması ile bir araya gelmesi 930′da devletleşmenin önünü açtı. Böylece, bu dönemde İslam ümmeti içerisinde kahramanlıklarıyla ünlenen Zazalar, 6 hükümdar tarafından yönetilecek ve egemenlik alanlarında birkaç yeni Zaza devletinin tarih sahnesine çıkmasına sebep olacaktı. Sırasıyla, Mardaviçê Zîyar (928-934), Weşamgerê Zîyar (934-967), Zehîrodelê Bêstûn (967-976), Şemsül Mualî Ebulhassan Kawûs (976-1012), Felekül Mualî Menûşehrê Kawûs (1012-1031) ve Enûşirwanê Menûşehr (1031-1043) adlı emirlerin Keykawûs adını alarak hükümdarlık ettiği Ziyarlar, önce yine bir Zaza hükümdarlığı olan Alumutlar’ın ardından Selçukluların saldırıları sonrası zayıflayarak yıkılmıştır.
Gelişmiş bir askerî güce sahip olan Ziyarlar döneminde İslam sonrası Zaza mimarisi büyük bir gelişme kaydetmiş, özellikle astronomi, fizik, tıp ve matematik alanlarında büyük bilim adamları yetişmişti.  Kab Kültürü’nün (konik kubbe veya kümbet) disipline edilmiş ilk halinin mimariye uyarlanmasıyla oluşturuldu 10 köşeli güneş şeklinde yapılan Qaba Kawûs (Gonbad-e Qabus) aynı zamanda bir gözlemeviydi de. El-Burunî gibi bilimadamlarının yetiştiği bu dönemde Zaza emîri Keykawus’in amcası tarafından yazılan Kawûsname (Kâbûsname), devlet felsefesine getirdiği yeni açılımlar ve sosyolojik tespitleriyle kıymetini günümüze dek koruyabilmiştir.

9 Haziran 2016 Perşembe

ŞEYH SAİD OLAYI HAKKINDA TÜRK VE YABANCI BASININ YORUMU

TÜRK VE YABANCI BASININ YORUMU
Ayaklanmanın devam ettiği günlerde; Hakimiyet-i Milliye,
Aksam, Cumhuriyet, Vakit, Yeni Türk, Resimli Gazete,
Orak-Çekiç, Vatan, Tanın, Son Saat, Son Telgraf, Tevhid-i
Efkar, Toksöz, Sebilürresad vs. gibi yayın organlarında,
Seyh Said isyanı üzerine çesitli yorumlar yapılıyordu.
Bir örnek olarak, Türk sosyalistlerinin haftalık yayın
organı Orak-Çekiç gazetesi, 26 Subat 1925 tarihli sayısında
irdelediğSeyh Said ayaklanması ile ilgili yorumunda,
Kemalist yönetimi destekliyor ve söyle yazıyordu:
irticanın basında Seyh Said var.. irticaya karsı
mücadelede halkımız hükümetle beraberdir. Kahrolsun
irtica! Ankara Büyük Millet Meclisi’nde müfrit [asırı]
solun tırnakları, kafasına kurunu vustayi [ortacağ
zihniyetini] dolamıolan yobazların, gericilerin gırtlağına
yapıstı. Mürtecilerin, yobazların sarıkları, kendilerine
kefen olacak! Yobazlarıyla, seyhleriyle, halifeleriyle,
sultanlarıyla, kahrolsun irtica ve derebeylik!”(20)
Diğer yayınların coğunun isyana dair haber ve yorumları
da asağı yukarı aynı içerikteydi. Örneğin, Cumhuriyet
gazetesi de; “isyan hadisesinin irticaya dayanan fikirlerle
basladığını, asilerin Hilafet meselesini ortaya sürerek halkı
tesvik etmeye kalkısğını”(21) yazıyordu.
Öte yandan, Seyh Said önderliğindeki Zaza İslami/
Naksibendi hareketini “Kürtçülük” ve “Kürdistan”
meselesi ile iliskilendiren kimi Yazarlar ve yayınlar da
mevcuttu. Ne var ki, bunlar konu hakkında hiçbir kanıt
ortaya koyamıyorlardı. Yazdıkları ise sadece laftan ibaretti.
Hükümetin eline de bu yönlü herhangi bir belge
geçmemisti. Nitekim hükümet, bu tür değerlendirmeleri
adeta tekzip edici nitelikte olan bir açıklama bile yapmak
zorunda kalmıstı.
Konu ile ilgili olarak, Bakanlar Kurulu’nun 03 Mayis 1341
(1925) tarih ve 1885 sayılı kararında; “isyanın umumi ve
mürekkep [birlesik] bir irticanın tezahürü olduğu müsbet
ve malum olan hadisenin matbuatta [basında] Kürt
meselesi sekline inhisar ettirilmesinin [yansıtılmasının]
hakikata gayri mutabik olduğu [gerçekle bağdasmadığı]”
hususlarına yer verildi.(22)
Yabancı basında da, genellikle ayaklanmanın dini nitelikli
olduğu yönündeki görüve değerlendirmeler ön plana
çıktı.
İngiltere’de yayınlanan “The Times” gazetesi; “Seyh Said
ve taraftarlarının Genç, Harput ve Diyarbekir’i ele
geçirerek, Abdülhamid’in oğullarından Abdürrahim’i
gıyaben halife ilan ettiklerini, ayaklanmanın söylenildiği
gibi Kürt ulusal hareketi değil, tamamen fanatik bir dini
hareket olduğunu”(23) vurguluyordu.
Fransa’da yayınlanan haftalık “L’illustration” dergisi ise,
Seyh Said isyanının yayıldığı alanı gösteren bir haritaya
sayfalarında yer veriyor ve olayı söyle yorumluyordu:
“Elaziz, Genç ve Palu bölgelerinde Subat sonunda
baslayan ayaklanma oldukça ciddi boyutlar kazandı.
Ayaklanmanın elebasısı Said adında bir Şeyh......
Ayaklanmacılar Ankara’nın din karsıtı politikasından
rahatsızlar ve halifeliğin yeniden tesis edilmesini
istiyorlar.”(24)

                           ŞEYH SAİD VİDEOSU
                                                                          alıntı:   cihat kar

BAŞBAKAN ALİ FETHİ BEY’İN ŞEYH SAİD AYAKLANMASINI DEĞERLENDİRMESİ

BAŞBAKAN ALİ FETHİ BEY’İN DEĞERLENDİRMESİ
24 Subat 1925 tarihinde toplanan TBMM Genel
Kurulu’nda, Basbakan Ali Fethi bey [Okyar], Seyh Said
ayaklanmasına iliskin ayrıntılı açıklamalarda bulundu.
Basbakan konusmasında; “Naksibendi Seyhlerinden Seyh
Said’in emriyle 13 Subat 1925 günü isyanın fiilen Piran’da
baslamasıyla birlikte, asiler tarafından telgraf hatlarının
tutulduğunu, hapishanelerin basıldığını, Genç, Çabakcur,
Hani ve Palu’da hükümet konaklarına hücum edilerek
jandarmaların esir alındığını, ‘Sallallahu Muhammed!
Teslim! Teslim!’ nidalarıyla askeri müfrezelere saldırılar
düzenlendiğini, bu mıntıkayı ele geçiren asilerin 23 Subat
günü Elaziz vilayet merkezine kadar ilerlediklerini, her
taraftan yardım görmek suretiyle kuvvetlenen asilerin
karsısında tutunamayan müfrezelerin geri çekilmeye
mecbur olduklarını” ifade ederek, ayaklanmanın askeri
safahati hakkında ayrıntılı bilgi vermesini müteakip, ele
geçirilen birtakım belgeleri açıkladı ve “hilafetçiliğin,
seriatçılığın isyanın emelinde yattığıni” açık bir sekilde
beyan etti.Başbakan ayrıca; “vesikalardan birinde, hilafet, seriat veSultan Abdülhamid’in oğullarindan birinin saltanatını
temin etmek”ten söz edildiğini ifade ederek, aynı tarzda,
“din propagandasına ve seriatin geri getirilmesi ilkesine
dayanan kampanya” hakkında bilgi verdi. Anlasılıyordu ki,
Şeyh Said güçlerinden ele geçirilen birtakım mektuplar ile
bölgede dağıtılan beyannameler, hükümete intikal
ettirilmisti. Basbakan söyle devam etti: “Beyannamelerin
birinde; ‘din mahvoluyor, İslamiyet’in mahvına yürünüyor,
dinin yasatılması ve muhafazasına Allah tarafından Seyh
Said memur edilmistir’ denilmis ve Seyh Said’e Mehdi
süsü verilmistir.”(18)
Seyh Said hareketinin bir irticai ayaklanma olduğu
görüsünü, elindeki belgelere dayanarak TBMM
kürsüsünden kamuoyuna resmen ilan eden Basbakan’in,
aynı konusmasında; “ötede beride dolastıkları isitilen
kanunen yakalanamayan tanınmış Kürtçü zevat tarafından
fiiliyata tesvik vardır” diyerek, “Kürtçü kıskırtma”dan söz
etmesi ve ayaklanmayı “din perdesi altında Kürtçülük”
olarak addetmesi ise önyargıya dayalı kisisel bir iddiadır.
8 Zira bu iddia, Basbakan’ın elindeki Seyh Said’e ait olan
mektup ve beyannamelerin içeriği ile çelistiği gibi daha
sonra değineceğimiz üzere, Seyh Said ve isyanın diğer
önderlerinin Sark İstiklal Mahkemesi’ndeki savunmaları ile
de tamamiyle tezat teskil etmektedir. Kaldı ki, o dönemde
“Kürtçü” olarak tanınan ve Azadi örgütü yetkililerinden
olan Diyarbekirli Kadri Cemilpasa gibi bazı sahsiyetler,
bırakınız kıskırtıcılık yapmayı, ayaklanmadan haberlerinin
bile olmadığını yıllar sonra kaleme aldıkları hatıralarında
açık bir sekilde itiraf etmislerdir.(19) Bu konuyu ayrı bir

baslık altında irdeleyeceğiz.
alıntı:cihat kar

ŞEYH SAiD’iN BEYANNAME VE MEKTUPLARI

ŞEYH SAiD’iN BEYANNAME VE MEKTUPLARI
Seyh Said bu arada, “Emir’ül Mücahidin Muhammed Said
El-Naksibendi” imzasıyla halka yönelik çesitli
beyannameler yayınladı. Ayrıca, direnise destek vermeleri
için Alevi Zaza asiret reisleri, Kürt bey, ağa ve asiret
reisleri ile Ergani’deki Türk bey ve ağalarına da aynı imza
ile mektuplar gönderdi ve onları Kemalist yönetime karsı
ortak mücadeleye davet ederek yardım istedi.
Yayınlanan beyannamelerden birinde; “Kurulduğu günden
beri din-i mübini Ahmedi’nin [Hz.Muhammed’in apaçık
dini] temellerini yıkmaya çalısan Türk Cumhuriyeti Reisi
Mustafa Kemal ve arkadaslarının, Kur’an’ın ahkamına
aykırı hareket ederek, Allah ve peygamberi inkar ettikleri
ve Halife-i islam’ı sürdükleri için, gayri mesru olan bu
idarenin yıkılmasının bütün islamlar üzerinde farz olduğu,
Cumhuriyetin basında bulunanların ve Cumhuriyete tabi
olanların mal ve canlarının seriat-ı garrayi Ahmediyye’ye
[Hazreti Muhammed’in seriatı] göre helal olduğu...”(11)
hususlarına yer veriliyordu.
Bir baska beyannamede de; “Hilafetsiz Müslümanlık
olmaz! Halife memleketten çıkarılamaz! simdiki hükümet
mütemadiyen dinsizlik nesretmektedir. Kadınlar çıplaktır.
Mekteplerde dinsizlik ilerliyor...”(12) seklinde ifadeler yer
alıyordu.
Seyh Said, Urfa’daki izoli Kürt asireti reisi Bozan Ağa’ya
gönderdiği mektupta; “1300 seneden beri Cenabı Hakk’ın
Peygamber Efendimizi göndermekle nesir ve tebliğ ettiği
dinimizi imhaya çalısanlara karsı harp ilan ettim. Bunda
bana yardım edilmezse, cümlece mahvoluruz!”(13)
diyordu. Ancak İzoli asiretinden yardım alamadı.
7
Seyh Said, yine Urfa’daki Milli asireti reisi Halil Beg’e
gönderdiği mektupta; “Simdiki hükümet İslam Hilafetini,
Saltanatı, mesihatı İslamiye’yi [Seyhülislam Makamı] ve
ilim medreselerini ilga etmis, Evkaf Nezaretini [Vakıflar
Bakanlığı] kafirlik maarifine ilca etmis[çevirmis], kadınlık
mesturunu[örtünme] kaldırmıs, zinayı ve içki içilmesini,
kadınların yabancılarla dans yapmasını mübah kılmıs, bu
gibi fuhsiyata mahsus mesela dans salonu, tiyatro, sinema,
bar ve umumhane gibi genis binalar insa etmisler, Allah ve
Resulünün dini olan dinimizle istihza[alay] etmekte
bulunmuslar, onların namına olarak ahkamı İslamiyeyi
tahkir ve İslamiyetin esaslarını değistirmisler, erkanı
sarsmıslar, dine karşı ve bu din erbabına karsı ilan-ı harp
eylemisler. Allahü Taala din ve Seriatın intikamını almaya
baslamıstır.. himmetinizden muavenet talebinde
bulunuyorum, bütün asiretlerinize bildiriniz.”(14) diyordu.
Milli asireti de destek vermedi.
Seyh Said, Varto’daki Alevi Zaza olan Hormek asireti
reisleri Halil, Veli ve Haydar Ağalara gönderdiği mektupta
da söyle yazıyordu:
“Din-i mübini Ahmedi’yi, kafir olan Mustafa Kemal’in
yedi zulmünden tahlis etmek[kurtarmak] gazası niyetiyle
susar’a hareket edildi. Bu gaza ve cihadın mezhep ve
tarikat tefrik edilmeden, ‘Lailahe illallah Muhammedün
Resulüllah’ diyen bütün İslam muvahhidleri üzerinde farz
olduğundan, büyük bir gayret ve secaat sahibi olan
Müslüman asiretinizin de seriat-ı garrayi Ahmediyye’ye ve
bu cihad-ı ekbere itba’ edeceğinize itimadım berkemaldir.
Ya eyyühel-ensar, dinimizi ve namusumuzu bu
mülhidlerin[imansızların] elinden kurtaralım, size
istediğiniz yerleri verelim. Bu dinsiz hükümet bizi de
kendisi gibi dinsiz yapacaktır.
Bunlarla cihad farzdır.”(15) Ne yazık ki Hormek asireti de
Seyh Said’e destek vermedi, bilakis devlet güçleri ile
birlesti.
Öte yandan, Dersim Mebusu ve Alevi Zaza olan Hasan
Hayri Efendi, Seyh Said’in Elaziz Cephesi Kumandanı
olarak görevlendirdiği Seyh Serif ile dayanısma içerisine
girdi. Elaziz’de Seyh Serif ile birlikte hazırladığı ortak bir
mektup, 06 Mart 1925’te Dersim’deki tüm asiret
reislerine gönderildi.(16) Seyh Said’in diğer mektuplarında
da benzer görüsler yer almaktadır. “Kürt” isminin dahi
geçmediği söz konusu mektup ve beyannameler, direnisi
sahiplenmek isteyen Kürt siyasi çevrelerince ileri sürülen
Şeyh Said Kürtlük ve Kürdistan için ayaklandı” önündeki
iddiaları tümüyle çürütmektedir
SIKI YÖNETİMİN İLANI
Seyh Said önderliğindeki Zaza ayaklanması, 13 Subat 1925
tarihinde Piran’da baslayıp, ardından tüm Sünni Zaza
yerlesim birimlerine yayılırken, Ankara’da 21 Subat 1925
akşamı, Basbakan Ali Fethi Bey [Okyar], TBMM Baskanı
Kazım Bey [Özalp] ve CHF[CHP] Genel Baskan Vekili
İsmet Pasa [inönü], M.Kemal Pasa’nın [Atatürk]
baskanlığında isyan hareketini görüsmek üzere Çankaya
skü’nde toplandılar. Bilahare, aynı gece Bakanlar
Kurulu M.Kemal’in baskanlığında toplanarak bölgede
sıkıyönetımin ilan edilmesi yönünde karar aldı.
Basbakan Ali Fethi Bey imzası ile TBMM Baskanlığına
gönderilen 21 Subat 1925 tarihli yazı söyle idi:
“Ergani vilayetinin bir kısmında devletin silahlı
kuvvetlerine karsı meydana gelen isyan, Diyarbekir,
Elaziz, Genç vilayetlerine de geçmis ve genislemeye
müsait görünmüs olduğundan; Mus, Ergani, Dersim,
Diyarbekir, Elaziz, Genç, Siverek, Mardin, Urfa, Siirt,
Bitlis, Van, Hakkari vilayetleriyle Erzurum vilayetinin
ğı ve Hınıs kazalarında bir ay müddetle örfi idare
[sıkıyönetim] ilan edilmistir. Anayasanın 86’ncı maddesi
gereğince keyfiyeti yüksek Meclis’in tasdikine arz
eylerim.”(17)
Hükümetin sıkıyönetim ilan ettiği yerlesim birimlerinden
Mardin, Urfa, Van ve Hakkari gibi sınır illerinde Zazalar
yasamıyorlardı. Nitekim, direnis süresince bu illerde
herhangi bir kıpırdanma da olmamıstı. Mus, Siirt ve Bitlis
illerinde ise sadece birer ilçede (Varto, Baykan, Mutki)
Zazalar mukimdiler. Hükümet, Kürt, Arap, Süryani ve
Yezidilerin yerlesik bulundukları söz konusu sınır illerini
(Mardin, Urfa, Van, Hakkari) sıkıyönetim kapsamına
almakla, Zaza bölgesine Suriye, Irak ve Iran’dan
gelebileceğini düsündügü olası silah yardımını alınacak
tedbirlerle önlemeyi amaçlamıstı.
alıntı:cihat kar